Tek Gözlü Annem

Annemin bir gözü yoktu. Diğeri boştu, çukur gibi. Onunla ilgili ne varsa, içimi bir utanç kaplıyordu. Küçük bir çocuk olarak, bunun yükü benim için çok fazlaydı. Arkadaşlarımın yanında hep başımı öne eğiyordum.
Babam ben daha çok küçükken bir kazada hayatını kaybetmişti. Annem, bir başına ailemizi geçindirmek için çalışmak zorundaydı. Bizim okulun aşçısıydı. Küçücük bir çocuk olarak onun emeğini anlayamazdım, yalnızca bu durumdan utanıyordum.
Bir gün, ilkokuldayken, annem beni görmek için sınıfa gelmişti. “Merhaba,” dediğinde kalbim yerle bir oldu. Herkes dönüp bize bakıyordu. Utancımdan yerin dibine geçmek istedim. Ona nefretle baktım ve hızla uzaklaştım.
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım, “Senin annenin gözü yok, korkunç bir şey bu!” dedi. Diğer çocuklar kahkahalarla gülmeye başladı. O an, sadece annemin ortadan kaybolmasını istedim.
O gün eve döner dönmez, bütün öfkemi ona kusarak bağırdım:
“Keşke ölseydin de beni bu kadar rezil etmeseydin!”
Annem sessizce baktı, o tek gözüyle. Hiçbir şey söylemedi. Odasına gidip kapıyı kapattı. Ben de pişmanlık duymadan hayatıma devam ettim.
Yıllar geçti. Çok çalıştım, burs kazandım ve üniversite için İngiltere’ye gittim. Orada kendime yeni bir hayat kurdum. Evlendim, bir ev aldım ve bir süre sonra çocuklarım oldu. Annemi tamamen unutmuştum. Hayatımda, geçmişime ait hiçbir iz kalsın istemiyordum.
Bir gün, beklenmedik bir şekilde annem beni görmeye geldi. Kapıyı açtığımda karşımdaki o yorgun, tek gözlü yüzü görünce içimden büyük bir öfke kabardı. Çocuklarım, onu görünce korkuyla arkamda saklandılar. Bu duruma daha fazla dayanamayarak, “Hemen git buradan! Çocuklarımı korkutmaya ne hakkın var?” dedim.
Başını öne eğerek, “Kusura bakma, yanlış bir şey yaptım galiba. Rahatsız ettiğim için özür dilerim,” dedi ve kapıyı çekip gitti.
Bu olayın ardından yıllar geçti. İşlerim yoğunlaşmış, hayatımın merkezinde sadece kariyerim ve ailem vardı. Derken bir gün, bir iş gezisi için memleketime gitmek zorunda kaldım.
Yıllar sonra doğduğum yere ayak bastığımda, çocukluk anılarım gözümün önüne geldi. “Anneme bir uğrasam mı?” diye düşündüm. Ama evine vardığımda, kapıda yabancı bir yüzle karşılaştım. Eski komşularımızdan birine annemi sordum.
Gözleri dolarak, “Annen birkaç ay önce vefat etti,” dedi. İçimde bir boşluk oluştu, ne hissetmem gerektiğini bilemedim. Komşu devam etti:
“Ölmeden önce sana bir mektup bıraktı. Almanı istedi.”
Elimdeki zarfı titreyerek açtım ve annemin tanıdık el yazısıyla yazılmış mektubu okumaya başladım:
“Sevgili oğlum,
Bu mektubu okuyorsan, artık bu dünyada değilim demektir. Ama içimde yıllardır taşıdığım bazı şeyleri sana anlatmam lazım…
Sen küçük bir çocukken, bir trafik kazası geçirmiştik. O kazada babanı kaybettik. Sen ise bir gözünü… Doktorlar, bir gözünü kaybettiğini söylediğinde, içim acıdan parçalandı. Senin bir gözle büyümene dayanamıyordum.
Babanın geriye bıraktığı tarlayı sattım ve kendi gözümün sana nakledilmesi için gereken masrafları karşıladım. O gün, o ameliyat odasında gözümü sana verirken, dünyadaki en büyük mutluluğum, o gözle senin dünyayı görebilecek olmandı.
Sana bunu asla söylemedim. Çünkü mutlu olmanı istedim. Sadece senin yaşaman, senin dünyayı görmen benim için yeterdi.
İngiltere’de başarılarınla gurur duydum. Hayatın boyunca hep mutlu olmanı diledim. Ama o gün kapından kovulduğumda içimde büyük bir acı hissettim. Yine de sana kızmadım. Çünkü seni hep çok sevdim.
Oğlum, bütün kalbimle her zaman senin yanında oldum. Her şeye rağmen, sen benim biricik oğlumsun.
Sevgilerimle,
Annen.