Albert Einstein ve Şoförü

Einstein, bilimin dehası olmasına rağmen mütevazılığı ve neşeli kişiliğiyle tanınırmış. Yıllardır fizik konferanslarına gider, bilimsel teorilerini anlatır ve soruları cevaplandırırmış. Ancak bu yoğun tempoda biraz da olsa eğlenmeyi özlediği günlerden birinde, uzun yıllardır yanında olan şoförü ile bir yolculuğa çıkmış.
Şoförü, bir noktada gülümseyerek Einstein’a dönüp şöyle demiş:
“Efendim, size eşlik ettiğim yıllar boyunca o kadar çok konuşmanızı dinledim ki, artık neredeyse her kelimenizi ezberledim. Eminim, siz olmasanız bile konferansı başarıyla yapabilirim.”
Einstein, bu sözlere önce şaşırmış, ardından gözlerinin içine sızan bir parıltıyla gülümsemiş. Bu sıradan bir gün olmamalıydı. Şoförüne bir teklif yapmış:
“İyi bir fikrin var, dostum. Bugün bizi tanımayan bir salona gidiyoruz. Palto ve şapkalarımızı değiştirelim; sen profesör ol, ben de senin şoförün! Ne dersin?”
Şoför, biraz tereddütle ama bir o kadar da heyecanla bu oyunu kabul etmiş. Einstein ise sahnenin arkasında oturacak, izlemekle yetinecekti.
Konferans başladığında şoför kürsüye çıkmış ve beklenenden çok daha etkileyici bir performans sergilemiş. Herkes hayranlıkla dinliyor, bilim dünyasının en karmaşık teorilerini bile akıcı bir şekilde anlatıyordu. Einstein, arka sıralardan hem gururla hem de gülümseyerek şoförünü izliyordu.
Tam her şey yolunda gidiyor derken, salondaki bir dinleyici, şimdiye kadar kimsenin sormadığı karmaşıklıkta bir fizik sorusu sormuş. Salonda bir uğultu başlamış, herkes bu zor soruya nasıl bir cevap geleceğini merak ediyormuş. Şoför, derin bir nefes almış, gülümsediği sırada kimse onun içindeki heyecanı fark edememiş.
Sonra, soruyu soran kişiye dönerek şöyle demiş:
“Ah, bu kadar basit bir soruyu sormanız beni gerçekten şaşırttı! Aslında bu, o kadar kolay bir soru ki, benim gibi bir profesöre düşmez. Bunu benim şoförüm bile rahatlıkla cevaplayabilir.”