Son Akşam Yemeği’nin Saklı Hikayesi

Leonardo da Vinci, ölümsüz eseri Son Akşam Yemeği’ni tasarlarken büyük bir çıkmazla karşılaştı. İsa’yı, yani iyiliği ve kutsallığı, tüm saflığıyla resmedecekti. Ama aynı zamanda ihaneti, bencilliği ve kötülüğü simgeleyecek olan Yahuda’yı da tasvir etmeliydi. Bu iki zıt karakteri yansıtacak yüzleri bulmak, onun için bir sanatçı olmaktan çok insan ruhunun derinliklerine inmek demekti.
Leonardo, İsa’yı resmetmek için ideal bir model bulana kadar aylarca arayışta kaldı. Bir gün bir kilisenin korosunda genç bir adam gördü. Bu adamın yüzünde öyle bir ışık, öyle bir saflık vardı ki Leonardo onun İsa’nın temsilcisi olacağına emin oldu. Genç adam atölyeye geldi, saatlerce poz verdi. Leonardo, onun yüzündeki iyiliği ve huzuru tuvale taşırken, adeta ruhunu da resmine aktardı. Sayısız eskiz çizildi ve İsa’nın sureti böylece tamamlandı.
Ancak işler Yahuda’yı tasvir etmeye geldiğinde, bu kez işler hiç kolay olmadı. Leonardo, kötülüğü, günahı, ihaneti yüzüne yansıtan birini bulamıyordu. Zaman geçti, yıllar aktı. Leonardo, İsa’nın yüzünü çizerkenki huzurdan artık eser kalmamıştı. Kilisenin kardinali her gün baskı yapıyor, resmin bir an önce bitirilmesini istiyordu. Fakat Leonardo, Yahuda için model bulmadan resmi tamamlayamayacağını biliyordu.
Bir gün sokaklarda çaresizce ararken, bir köşede yığılıp kalmış bir adam gördü. Bu adam, yılların yükünü genç bedenine taşımış gibiydi. Yüzü günahların izleriyle doluydu: inançsızlık, bencillik ve acı. Leonardo adamı güçlükle uyandırdı ve yardımcılarına onu atölyeye taşımalarını söyledi. Adamın başı dönüyor, adeta ne yaptığını bile anlamıyordu. Ama Leonardo için bu yüz tam da aradığı şeydi. Yahuda’nın yüzünü, bu adamın içindeki kırılmışlık ve karanlıkla tamamladı.
Resim bitip de son detaylar işlendiğinde, berduş adam yavaşça gözlerini açtı. Karşısında, yıllarca konuşulacak olan Son Akşam Yemeği duruyordu. Resme uzun uzun baktı, gözlerinde bir hüzün belirdi. Sonra, fısıldar gibi konuştu:
“Bu resmi daha önce gördüm…”
Leonardo şaşırmıştı. “Ne zaman?” diye sordu. Adam, gözlerini yere indirip iç çekerek cevap verdi:
“Üç yıl önce. O zamanlar hayatım bambaşkaydı. Bir koroda şarkı söylüyordum. Hayallerim vardı, umut doluydum… Bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmaya çağırmıştı.”
Leonardo bir an için donakaldı. Bu adam, yıllar önce İsa’nın yüzünü çizdiği o saf genç adamdı. Hayat, onu başka bir yola sürüklemiş, iyiliğin yüzünü kötülüğün aynasına çevirmişti.
Ve o an Leonardo bir gerçeği kavradı:
İyi ile Kötü’nün yüzü aynıdır. İnsan, hayatın yollarında savrulurken neyi seçerse, hangi yolda yürürse, yüzü ona göre şekillenir.
Bu hikaye, sadece bir sanat eserinin değil, insan ruhunun da resmedilişiydi.